66 milyon tondan, 200 milyon tona kapasite artışının ardından meydana gelen toprak kayması sonucunda çok sayıda arama kurtarma ekibi, müfettiş ve ilgili birimler bölgeye geçiş yaptı.
Bölgede akılalmaz rakamlardaki siyanür kullanımı sonucu, siyanürlerin Fırat Nehri’ne sızma tehlikesi de tekrardan akıllara madencilik faaliyetlerinin verdiği zararları getirdi.
Bölge için “Siyanür tespit edilmedi.” raporu verildi.
Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ’nin 2010 Aralık ayından itibaren altın üretimi yaptığı Çöpler Madeni’nde meydana gelen toprak kayması, gözleri 2022 yılına çevirdi. Haziran 2022’de siyanür taşıyan boru hatlarındaki arıza nedeniyle, 20 metreküplük sızıntı sonrasında faaliyetler geçici bir süreliğine durduruldu ve 16 milyon 441 bin TL para cezası kesildi.
Madendeki kapasite artışına itiraz edilse de 200 milyona çıkan kapasitenin ardından bir dönem siyanür sızıntısı sebebiyle altın madeninin kapatılması gündeme gelmişti. Bölgede “siyanür tespit edilmediğine” dair raporun da sunulmasının ardından faaliyetlere devam edildi.
İnsan ve çevre için ciddi tehlike oluşturan siyanürün, 35 milyon tondan fazla toprağa karışmış olabileceği düşünülüyor.
Siyanürün Fırat Nehri’ne sızmış olması ihtimalinin yanı sıra altın üretiminde kullanılan siyanür rakamları da oldukça korkutucu. Kanada’da siyanürle altın arama izni yokken Erzincan’daki bölgede altın arama işlemi yapan Kanadalı şirketin kullandığı siyanür miktarı, yılda yaklaşık 11 bin ton.
122 bin ton sülfirik asidinde de kullanılması, tüm bunların toprağa karışması demek. 1 ton altın için bin ton siyanür kullanılması, 35 milyon tondan fazla toprakta siyanüre neden oluyor. Bugünkü kayan toprakta yer alan siyanür miktarı net olmasa da işlerin sanıldığı kadar basit olmadığı kesin.
Ayrıca Türkiye’de siyanürün doğaya karıştığı tek bölge, Erzincan da değil. 2011’de Kütahya’da meydana gelen sızıntı bunlardan bir diğeri. Avrupa’nın en büyük çevresel felakati kabul edilen 2000’deki Baia Mare kazası, birçok ülkede toplamda 2,5 milyon kişinin etkilenmesine ve nehirdeki tüm canlıların ölmesine neden olmuştu.
Sadece siyanür değil, bilinçsiz maden faaliyetleri çevreye başka zararlar da veriyor.
Sanayi Devrimi’nden beri madenlere karşı ihtiyacımız büyüdükçe bu alandaki çalışmalar da artmış durumda. Dünyanın pek çok yerinden çıkarılan madenler için alınan önlemler farklı olsa da madenciliğin hem doğaya hem de insana karşı riski olduğu tartışmasız bir gerçek.
Yüzey madenciliğinde bitki ve canlı örtüsü tamamıyla ortadan kaybolurken ya da azalırken alan, jeolojik olarak bozuluyor. Zeminden daha derin alanda yapılan madencilikte doğa daha az tahribat alsa da arazi bozulmasından yine kaçılamıyor.
Yer altı ve yüzeyindeki su kaynakları, doğal zincir, iklim, bölgedeki yaşamlar, verimli toprak, kültürel varlıklar madencilikten zarar görenler listesinde. Toz ve gürültü kirliliği de madencilik zararları arasında.
Ayrıca suya ve toprağa karışan siyanür ve diğer ağır metaller nedeniyle tüm canlılarda akut ve kronik zehirlenme gerçekleşiyor. Kansızlık, kalp yetmezliği, kanser (cilt, mesane, akciğer, karaciğer, prostat, böbrek, solunum yolları vb.), böbrek yetmezliği, anormal doğumlar ve akıl hastalıkları da görülüyor.
Kısacası altın çıkarmak, sadece işletmeye yararken olan, bölgedeki tüm canlılara oluyor.
Dönüp arkamızı gidemeyiz.
Yapılan işlemler bittikten sonra alanın, doğaya yeniden kazandırılması gerekiyor. Alan yapısının düzenlenmesi ve iyileştirmeler ilk çalışmalar. Rehabilitasyon çalışmaları kapsamında yapılabilecek en başarılı yollardan biri de ağaçlandırma. Ağaçlar sayesinde toprağın korunması da bu şekilde mümkün hâle gelecek.
Madenciliğin felaketlere yol açmaması için denetim “ŞART”.
Bölgenin yeniden doğaya kazandırılması en klasik şartlarda mümkün olsa da hayatını kaybeden işçilerimizi geri getirmek mümkün olmuyor. Bunun için ise denetimlerin arttırılması gerektiğini hepimiz biliyoruz.
Diğer ülkelerden daha fazla maden sektöründe kayıplar veren ülke Türkiye. Ders çıkarma konusunda zayıf olsak da yine altının çizilmesi gereken noktaları hatırlatmakta fayda var.
Soma faciasında 301 işçimizin ölümüne neden olan grizu patlamasından almadığımız dersler sonucunda devam eden maden kazalarının önemli sebeplerinden biri de işletmelerde çalışan “yetkisiz çalışanlar”.
Konuyla ilgili teknik eğitimi olmayan ve ocak şefi olarak görev alan insanların, mühendislerin üzerinde amir olarak görev yapması maalesef ki çalışanların canını almaya devam ediyor. Kanunlarla bu konuda düzenlemeler olsa da uygulama aşamasında mühendisler yine “ocak şefleri”nin altında kalıyor.
Üstelik yaşanan kazaların alandaki mühendis ve iş güvenliği uzmanlarının üstüne kalması, bu sektörde çalışan kişi sayısını da olumsuz yönde etkiliyor.
Erzincan’daki toprak kaymasının tam olarak sebebi resmî kaynaklar tarafından açıklanmasa da bir başka maden faciasını da acı şekilde tarihimize ekliyoruz. Kurtarma çalışmaları devam ederken umarız ki göçük altında kalan madencilerimize sağ salim kavuşuruz.