Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, “Bizzat o kentleri yöneten insanlar, bilim insanlarının buraya deprem geleceğini senelerce önceden biliyorlardı. Bilip gerekeni demek ki yapmadılar. Onu da verdiğimiz kayıplardan anlıyorum” dedi.
Sözcü Televizyonu’nda İpek Özbey’in sunduğu Özel Röportaj programında soruları yanıtlayan Prof. Dr. Görür, “Bilimsel açıdan olaylara bakılırsa, bu depremde hepimiz sınıfta kaldık. Hiçbirimiz, üzerimize düşen görevi ve işin gereğini, yapılması gerekeni yapamadık. Üstelik de bu bize sürpriz olmadığı halde yapamadık. Bu depremin geleceği çok daha önceden öngörülebiliyordu. Bu öngörü, bütün yetkili organlara bildirildi. Diyelim ki, merkezi hükümeti bir tarafa bırakırsam, onlar da biliyordu ama yerel yönetimlerde olan bizzat o kentleri yöneten insanlar, bilim insanlarının buraya deprem geleceğini senelerce önceden biliyorlardı. Bilip gerekeni demek ki yapmadılar. Onu da verdiğimiz kayıplardan anlıyorum diye konuştu.
“Biz, bilim dünyasının uyarılarını, benim şahsi uyarılarımı, yıllarca uyarılar yaptım orada, ciddiye alsalardı onun gereği olan önlemleri yapmaya başlasalardı, biz bugün belki çok sayıda insanı kurtarmış olacaktık” diyen Görür, “Bir kişiyi dahi kurtarmak için bütün özverili davranmayı, bütün gücümüzle çalışmayı gerektirmez mi? Bırakın o zaman bir kişiyi, belki biz bilim dünyasına kulak verseydik binleri, on binleri kurtarabilirdik” ifadelerini kullandı.
“Ciddiye almıyorlar”
Görür sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ciddiye almıyorlar. Bizim hepimiz sınıfta kaldık dedik ya, insani olarak bütün kederli ailelerin, depremzedelerin acısını paylaşmakla birlikte onlara saygı duymakla birlikte onları da bu sınıfta kalmanın içerisine alıyorum. Çünkü, onlar da bir şey yapmadılar. Adıyaman’dan Hatay’a kadar olan o çizgi içerisinde depremin gelmeyeceğini duymayan kimse kalmamıştı. Ancak kendini çok dünyadan tecrit etmiş insanlar belki duymadılar ama biz yıllarca yazdık. Sosyal medyadan duyurduk, tweetler attık.
“’Hocam nerede deprem bekliyorsunuz?’ dedikleri zaman parmağının birini yumup Maraş diyorduk”
Her depremde, 3’lü, 4’lü, 5’li depremde bütün basın bize sorduğu zaman, özellikle 2020’deki Elazığ depreminden sonra da bize ‘Hocam nerede deprem bekliyorsunuz?’ dedikleri zaman parmağının birini yumup Maraş diyorduk, Hatay diyorduk. Oradan benim aldığım tweetlerden biliyorum. Bu depremin geleceği söylenildiği, duyulduğu, edildiği halde hiçbir yetkili bir şey yapmak için kımıldamıyor. Bunun gerekçesi ne olabilir? Demek ki işi ciddiye almıyorlar.
“Kaderi bu haliyle tanımlayanlar, kaderi kendi çıkarları için kullanıyor”
‘Kadere bağlıyor’ dediğiniz zaman yine bilim insanı olarak olayı bilimsel olabildiğince değerlendirmek isterim. Bizler hepimiz müslümanız. Müslüman bir ailede doğduk, müslüman olarak büyüdük ve ülkemizde müslümanlığı temsil eden, gereğini yapıyor yapmıyor ama gönlümüzde olan insanlarız. Bizim okuduklarımızdan, duyduklarımızdan, ailemizden aldığımız görgü ve terbiye kaderi böyle tanımlamıyor. Kaderi bu haliyle tanımlayanlar, kaderi kendi çıkarları için kullanıyor. Kendi çıkarları, egemenlikleri ve kendi sistemlerini sürdürebilmek için bu kader lafını kullanıyorlar. Dolayısıyla dinimize de iftira ediyorlar. İnandığımız, yüce Allah’a da iftira ediyorlar.”
“Hükümete rağmen sadece yerel yönetim o kenti depreme hazırlayamaz!”
Görür Erdoğan’ın tepki çeken sözlerine de şöyle atıfta bulundu:
“Şu cümle doğru: ‘Merkezi yönetim, yerel yönetim ve halk el ele, kol kola, omuz omuza iş birliğiyle, güç birliğiyle hareket ederse o kenti depreme hazırlarız.’ Hükümete rağmen sadece yerel yönetim o kenti depreme hazırlayamaz. İstanbul örneğini al, hükümet ile belediye didişirse İstanbul’u depreme hazırlayamayız. Bu iş birliğini, güç birliğini siz bana oy verirseniz, ona oy verirseniz sağlarım ben bilimsel olarak onu duymak bile istemiyorum. Umarım onu kast etmemiştir söyleyenler.
“Kanal İstanbul’un geçtiği güzergah içinde canlı faylar var; kanalı hallaç pamuğu gibi atarlar”
Bütün siyasiler, Allah’tan siyaset üstü tavrımı biliyor. İşe bilimsel bakıyorum. İBB bir kitap yayımladı. O kitapta da yazarım, hem de editörüm. O kitabın 3 kişilik editörü var, biri benim. Kanal İstanbul’a asla siyasi olarak bakmıyorum. Bilim insanı olarak yer bilimci olarak, Kanal İstanbul doğru mu, değil mi diye bakıyorum. Kanal İstanbul’un geçtiği güzergah içinde canlı, aktif faylar var. Bu faylar, Sarıdere Barajı’ndan başlıyor. Küçükçekmece’nin kuzeyindeki barajın oradan başlıyor, geliyor Küçükçekmece’nin içinde var. Küçükçekmece’den geliyor, Marmara Denizi’ne. Marmara Denizi’nin kıta sahanlığını kesiyor. Oradan kıta yamacı gelip deprem üretecek Kumburgaz fayına bağlanıyor. Deprem olduğu zaman bu faylar tetiklenecek. Orada kanal falan bırakmazlar. Kanalı hallaç pamuğu gibi atarlar. En azından Sarıdere Barajı’na kadar ve orasını deniz alır içine. Oraya kaybedersiniz kökten.”